Hipertansiyon tarihi

Hipertansiyon tarihi

Paylaşın!
Okuma süresi: 3 dakika

Erişkin insanların yaklaşık üçte birini etkileyen hipertansiyon tarihi çok eski tarihlere dayanır ve tıbbın gelişimine paralellik gösterir.

Çok eski Çin kaynaklarında, nabız ve değişikliklerinden bahseden yazılar mevcuttur. Fakat modern tıptaki kan basıncı bilgisine ait ilk temelleri atan, dolaşımı tarif eden William Harvey (1578-1657) olmuştur. Harvey’in dolaşımı tarifinden sonra, bir Anglikan papazı olan Stephan Hales (1677-1761), bir atın boyun arterine yerleştirdiği uzun bir tüp ile kan basıncını ilk defa ölçmüştür.

Stephen Hales tarafından atın kan basıncının ölçülmesi hipertansiyon tarihi için bir dönüm noktasıdır.
Stephen Hales tarafından atın kan basıncının ölçülmesi hipertansiyon tarihi için bir dönüm noktasıdır.

Yüksek kan basıncını bir rahatsızlık olarak ilk iddia eden kişi, Richard Bright’dır (1789-1858). Bright, kronik böbrek hastalıklarından bazılarında sol ventrikül hipertrofisinin varlığını saptadığında, bunu yüksek kan basıncı ile ilişkisine bağlamıştır. Frederich Mahomed (1849-1884) ise böbrek hastalığı olmadan yüksek kan basıncı olabileceğini göstermiştir. Mahomed, nabız değişikliklerini yazdıran bir sfingomanometre keşfettiyse de, bu alet çok kullanılmamıştır.

Kan basıncını modern metotla ilk ölçen Scipione Riva Rocci’dir (1863-1920). Hemen hiç değişmeden halen kullanılan bu aletle, önceleri sadece sistolik kan basıncı ölçülmekteydi. Nikolai Sergeyevich Korotkoff (1874-1920) ise, oskültatuvar metodu ilave ederek, adıyla anılan sesleri tarif etti ve diyastolik kan basıncının ölçülmesine olanak sağladı.

Riva Rocci ve icat ettiği ilk tansiyon aleti
Riva Rocci ve icat ettiği ilk tansiyon aleti

Hipertansiyon tarihi yirminci yüzyılın son birkaç dekadında kişinin kendi kendine kan basıncını ölçen aletler icat edilerek yeni bir aşamaya geçmiştir.

Ambulatuvar kan basıncı ölçümüne ilk olarak arteryel kateterle ve dakika bazında ölçümler yapılarak başlanmış ve bu metot, zorluğu nedeniyle uzunca bir süre kullanılmamıştır. Yirminci yüzyılın son çeyreğindeyse, indirekt ölçüm yapan ve manşonu otomatik şişen aletler geliştirilmiş ve tanı ve tedavinin yönlendirilmesinde çok değerli bilgiler edinilmesini sağlamıştır.

Kan basıncı yüksekliğinin tedavi edilmesi gerektiği, kan basıncının ölçülmeye başlamasından ve yüksek kan basıncının vücutta yaptığı hasarların saptanmasından çok sonraları kabul edilmiştir.

Yirminci yüzyılın en büyük kardiyologlarından biri olarak kabul edilen Paul Dudley White, 1931’de “Hipertansiyon kontrol edilebilir olsa bile, dokunulmaması gereken önemli bir kompansasyon mekanizmasıdır” demiştir. Hay ise daha ileri giderek, yine aynı yıl içinde “Kan basıncı yükselmiş bir şahısta esas büyük tehlike, bunun saptanması ve bazı şaşkınların tedavi ile düşürmeye kalkışmasıdır” iddiasında bulunmuştur. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Roosevelt ‘in 1945’te ölümüne yakın dönemlerde, sistolik kan basıncı 200 mmHg’nın üzerinde seyrederken, sadece digoksin ve sedatifler reçete edilmişti.

Antihipertansif ilaçların geniş olarak kullanılmaya başlanması, 1950’li yıllarda olmuştur. Önceleri, ganglion bloke edici ilaçlar, daha sonra ise rezerpin ve tiyazid diüretikler bu amaçla kullanılmaya başlanmıştır. Ganglion bloke edici ilaçlar, aşırı yan etkileri nedeniyle hemen kullanımdan uzaklaşmış, ancak rezerpin uzun yıllar süresince tüm dünyada geniş kullanım alanı bulmuştur. Ucuz ve etkili olması, en büyük avantajı olmuştur. Yan etkileri nedeniyle zamanımızda çok az kullanılan bu ilaç, ucuz olması nedeniyle şu anda üçüncü dünya devletlerinde kullanılmakta ve bu ülkelerin hipertansiyon rehberlerinde yer almaktadır. Yine, yaklaşık aynı dönemlerde ortaya çıkan ve damar genişleticisi olarak etki gösteren apresolin de, yaptığı taşikardi ve yan etkiler nedeni ile kullanımdan uzaklaşmıştır.

Denilebilir ki, 1960’dan sonra hemen her on yılda bir yeni ilaç grupları ortaya çıkmıştır. Altmışlı yıllarda beta reseptör blokerleri, yetmişli yıllarda kalsiyum kanal blokerleri, seksenli yıllarda angiotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri ve doksanlı yıllarda angiotensin reseptör blokerleri hipertansiyon tedavisinde yerlerini almışlardır. Yine, seksenli yıllarda alfa reseptör blokerleri de kullanılmaya başlanılmışsa da, zamanımızda çok kısıtlı olarak kullanılmaktadır.

İlaçların monoterapi olarak etkilerinin yaklaşık %60’ta kalması, birden fazla ilacın kombinasyonunun gereğini ortaya çıkarmıştır. Esasında, kombinasyon fikri rezerpin+tiyazid veya rezerpin+apresolin+diüretik formları ile ellili yıllarda da ortaya atılmıştır. Yetmişli yıllardan sonra, öncelikle basamak tipi kombinasyon örneği ortaya atılmış, sonra bundan vazgeçilmiş, zamanımızda kullanılan altıgen örneği geniş kabul görmüştür.

Bu yazıda anlatılanlar bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için doktorunuzun önerileri çerçevesinde hareket ediniz.

Randevu alın